TOPRAK İLE TEDAVİ
Toprakta yaşayan binlerce çeşit bakteri ve türleri, soluduğumuz havaya ve toprağa birbirlerinden tamamen farklı uçucu ve uçucu olmayan binlerce organik bileşen salgılamaktadırlar. Bakterilerin salgıladığı bu bileşenlere sekonder metabolit adını vermekteyiz. Bu sekonder metabolitlerin uçucu olanları atmosfere karışarak toprak üstünde yaşayan tüm canlılara insan, hayvan ve bitkiye ulaşır.
Bu SM’lerin havada kararlı kalma süreleri birkaç dakika ile birkaç saat arasında değişir. SM’lerin kararlı halleri hava şartlarına ve fotokimyasal ortama doğrudan bağlıdır. Foton etkileşimi SM’lerin en zayıf noktasıdır. SM’lerin en uzun ve kararlı kaldıkları dönem, yağmurlu havalardır.
Toprak ile tedavi insan sağlığını temel alır. Bu tedavi yöntemi hep vardı ancak yanlış anlamlandırıldı. Halk arasında etnobotanik tedavi olarak denilir ki; "falanca kişi hasta idi, memleket havası almak için köyüne gitti." Köyünün havası, suyu ona şifa olacaktır diye düşünülmüştür. Memleket havası almak Anadolu insanının ortak "etnobotanik" kültürüdür.
Havada bulunan SM’lerin solunum yoluyla veya derimiz üzerinden emiliminin insan sağlığı üzerindeki etkisi yadsınamaz. Sekonder metabolitlerin her birinin ayrı ayrı biyoaktif özelliği vardır. Antiviral, antibakteriyel, antifungal gibi. Özellikle üst solunum yolları enfeksiyonlarına, mantar ve kansere karşı etkili olan onlarca metaboliti solunum yoluyla vücudumuza sürekli almaktayız ve depolamaktayız. Belli bir yoğunluğa geldikten sonra da tedavi edici, önleyici veya koruyucu gücü de etkisini göstermeye başlar. Tüm bunlara ilaveten ‘vücudu arındırıcı’ temizleyici gücü unutulmamalıdır.
Yağan yağmurun ardından havaya karışan toprak kokusuna kimya dilinde geosmin denir. İnsanlar için toksik olmayan bir bileşendir. Suyun bulunduğu bölgelerdeki ıslak ve nemli topraktan ‘streptomyce’ bakterilerinin salgıladığı geosmini burun reseptörleri algılar. Develerin çölde su havzasını bulması da bu temele dayanır. Streptomyce bakterileri geosmini salgılar. Geosmin uçucu özelliği olduğundan dolayı havaya karışarak, rüzgarla taşınır ve devenin burnundaki koku reseptörlerine ulaşır.
Streptomyce bakterilerinin salgıladıkları SM’lerden bir tanesi de lektinlerdir. Lektin, değişik şeker türlerini çok seven bir proteindir. Yapısında şeker bulunan tüm bileşenlere yapışır. Streptomyce bakterilerinin salgıladığı kısa zincirli uçucu lektinler, yağmurlu havalarda atmosfere karışarak, havada bulunan patojen virüsleri kendine bağlar ve bloke eder.
Kansere Karşı Rapamycin
Pasifik Okyanusu’nda bulunan Rapa Nui Adası (Paskalya Adası) toprağından yine bir Streptomyce bakteri türünden elde edilen Rapamycin bir antibiyotik olup deri hastalıklarında, üst solunum yolları enfeksiyonlarında kullanılmaktadır. Rapamcyin, kanser hücrelerinde bulunan Pi3K proteinine karşı inhibitör olarak etki göstermesinden dolayı birçok kanser türlerinde ilaç olarak halen kullanılmaktadır. Pi3K kanser hücrelerinin yayılmasından, çoğalmasından ve büyümesinden sorumlu bir proteindir.
Daptomycin
Son elli yılın en güçlü antibiyotiği olarak tanınan daptomcyin, toprakta yaşayan Streptomyce bakterisinin bir türünden elde edilmiş sekonder metabolittir. Bu antibiyotik Ağrı Dağı’ndan alınan topraktan elde edilmiştir.
Prof. Dr. İbrahim Adnan SARAÇOĞLU